ШЕСТНАДЦАТАЯ СЕРИЯ
Zekâi: | Bizi tuzağa düşürdü. | Он заманил нас в ловушку. |
Emiray: | Ne dedin? | Что ты сказал? |
Ruhi: | Sus sen! Şey… Şey dedi… Ne güzel, hep beraber gelmişsiniz dedi. | Замолчи! Ну… ну, он сказал… Он сказал: «Как замечательно, что вы все собрались!» |
Zekâi: | Ya… Öyle dedim. | Да… Я так и сказал. |
Karaca: | Bir sakıncası mı var senin için? | Тебя что-то не устраивает? |
Ruhi: | Yok canım! Ne sakıncası olacak? Biz tek geleceksin sanıyorduk ta ondan. Şaşırdık biraz sadece. | Да нет! Что тут может не устраивать? Просто мы думали, что ты придешь один. Мы немного удивлены, вот и всё. |
Kemal Amca: | Karaca ile yeteri kadar konuşmuşsunuz. Derdiniz neyse bir de bana anlatın bakalım. | Вы уже наговорились с Караджой. Расскажите-ка и мне, в чем у вас проблема. |
Ruhi: | Dert mi? Ne derdi? Yanlış anlamışsınız. Biz sadece… | Проблема? Какая проблема? Вы неправильно поняли. Мы просто… |
Emiray: | Siz sadece ne? Benim devlerle işbirliği yaptığımı söylemeniz mi yanlış anlaşılma? | Что вы просто? Вы сказали, что я заодно с великанами. Это мы неправильно поняли? |
Karaca: | Emiray’la tartışmış olabiliriz ama anlattıklarınızla ilgili ona hiçbir şeyi sormayacağımı mı sandınız gerçekten? | Мы, может, и повздорили с Эмираем, но неужели вы думали, что я ничего не спрошу у него по поводу ваших россказней? |
Ruhi: | Biz düşündük ki… Şimdi şöyle… Kaç Zekâi kaç! | Мы подумали, что… Вот… Беги, Зекяи, беги! |
Karaca: | Kaçıyorlar! | Убегают! |
Demirci: | Hayırdır? Bir yere mi gidiyorsunuz? | А вы куда-то собрались? |
Zekâi: | Şuradan! Şuradan! | Сюда! Сюда! |
Ruhi: | Bırakın bizi. Biz bir şey yapmadık. Bırakın! | Пусти нас. Мы ничего не сделали. Пусти! |
Zekâi: | Şuradan bir kurtulursam… | Вот только спасусь… |
Demirci: | Ambarı bunlar mı dağıtmış yani? | Амбар они, что ли, разваляли? |
Ali: | Bilmem. Galiba. Emiray’ın ambarı dağıttığı hakkında söylediklerine göre. | Не знаю. Наверное, судя по тому, что они говорили, что это Эмирай развалял амбар. |
Demirci: | Hiçbir şey anlamadım ben bu işten. | Я ничего не понял. |
Ala Hatun: | Ne olmuş çocuklar? Siz biliyor musunuz tam olarak ne yaptıklarını? | Что случилось, дети? Вы знаете, что они натворили? |
Hasan: | Devlerle ilgili bazı şeyler var galiba ama ne? Ben de bilmiyorum pek. | Кажется, что-то насчет великанов, но что именно? И я не знаю. |
Bir köylü: | Hırsızlık mı yapmışlar? Ne yapmışlar? | Они воровали? Что они сделали? |
Bir köylü: | Hazine mi arıyorlarmış? Öyle birşeyler duydum ben ama. | Сокровища искали? Я слышал что-то такое. |
Bir köylü: | Ne? Hazine mi? | Что? Сокровища? |
Kemal Amca: | Ahali! Ahali! Burada böyle beklemenize gerek yok. Ben neler olup bittiğini öğrenip hepinize anlatacağım. Haydi herkes işinin başına dönsün. Haydi çocuklar siz de. | Люди! Люди! Вам незачем здесь ждать. Я узнаю, в чем дело, и всем вам расскажу. Давайте, идите все по своим делам. И вы тоже, дети. |
Karaca: | Tamam Kemal Amca. | Хорошо, дядя Кемаль. |
Kemal Amca: | Evet. Anlatın bakalım şimdi. | Да. Теперь рассказывайте. |
Ruhi: | Ne anlatalım beyim? Bir şey bildiğimiz yok ki. Devlerden ne duyduysak hepsini şeye… | Что нам рассказывать, господин? Мы ничего не знаем. Всё, что мы услышали от великанов, мы этому… |
Zekâi: | Karaca, Karaca. | Карадже, Карадже. |
Ruhi: | …Karaca’ya anlattık zaten. | … Карадже и так рассказали. |
Kemal Amca: | Bir de bana anlatın şimdi. Kitap hakkında ne biliyorsunuz? Oradan başlayın. | А теперь и мне расскажите-ка. Что вы знаете о книге? Начинайте с этого. |
Ruhi: | Devlerin onlar için önemli olan bir kitaptan bahsettiklerini duyduk. Köydeki birindeymiş. Başka da bildiğimiz yok. | Мы слышали, как великаны говорили о важной для них книге. Она, вроде, у кого-то в деревне. Больше нам ничего не известно. |
Kemal Amca: | Peki bu kitabın Emiray’da olduğunu neden düşündünüz? | А почему вы подумали, что эта книга у Эмирая? |
Ruhi: | Onun köyde yabancı olduğunu duyunca… | Услышав, что он в деревне пришлый… |
Kemal Amca: | Kitabın bir çocukta olduğunu söylemişsiniz ama özellikle. | Но вы же особенно сказали, что книга у мальчика. |
Zekâi: | Öyle mi demişiz? | Мы так сказали? |
Ruhi: | Duyduğumuz bazı şeyleri yanlış anlamış olabiliriz tabi. Zaten hemen sonra devler bizi farketti. Canımızı zor kurtardık. Anlatmıştık size. | Может, что-то из услышанного мы и неправильно поняли, конечно. К тому же, великаны нас тут же заметили. Мы с трудом спаслись. Мы уже рассказывали вам. |
Kemal Amca: | Şimdi… Üç tane kocaman dev görüyorsunuz. Gördüğünüz gibi kaçmak yerine bir yere saklanıp devlerin konuşmalarını dinliyorsunuz. Doğru mu anlamışım? | Теперь… Вы видите трех огромных великанов. Увидев их, вы прячетесь и слушаете их разговоры вместо того, чтобы бежать. Я правильно понял? |
Zekâi: | Böyle söyleyince kulağa çok saçma geliyormuş, evet. | Когда вы так говорите, то, да, звучит глупо. |
Ruhi: | Ya tabi öyle geliyor. Ama biz o an ne yaptığımızı bilmiyorduk ki beyim. Hayatımızda ilk defa dev görmüşüz. Donduk kaldık orada. Konuştuklarını da hasbelkader duyduk. | Конечно, так кажется. Но мы же тогда не соображали, что делаем, господин. Мы первый раз в жизни видели великанов. Застыли там. Да и разговор мы их случайно подслушали. |
Kemal Amca: | Peki öyle olsun. | Ладно, пусть будет так. |
Ruhi: | Bizi böyle mi bırakacaksınız? Anlattık işte her şeyi. | Вы нас так оставите? Мы же всё рассказали. |
Kemal Amca: | Ali! | Али! |
Ruhi: | Senin yüzünden iyice batıyorduk! | Из-за тебя мы чуть не пропали! |
Zekâi: | Ne yaptım ki? | А что я сделал? |
Ruhi: | Kulağa saçma geliyormuşmuş. Tespit yapmanın sırasıydı zaten. | Звучит, видите ли, глупо. Нашел время обсуждать. |
Zekâi: | Bana kızacağına kendine bak. Yine senin yaptığın bir plan ve ah ne tesadüf yine çuvalladık. | Чем злиться на меня, ты лучше на себя посмотри. Опять из-за твоего плана мы – ах, какое совпадение! – снова провалились. |
Ruhi: | Neyse, çok konuşma da şuradan nasıl kurtulacağımızı düşün o zaman. | Ладно, не болтай. Тогда лучше подумай, как нас спастись отсюда. |
Ali: | Ne oldu Kemal Amca? Ne konuştular? | Что случилось, дядя Кемаль? Что они рассказали? |
Kemal Amca: | Karaca’ya anlattıklarından farklı bir şey söylemiyorlar. | Они говорят то же самое, что рассказали Карадже. |
Ali: | Peki doğruyu mu söylüyorlar sence? | Ну, а они правду говорят, по-твоему? |
Kemal Amca: | Bilmiyorum ama hiç güven vermiyorlar bana. Karaca’yı böyle kışkırtmaya çalışmaları… Bir şeylerin peşinde oldukları kesin. | Не знаю, но я им не доверяю. Они так подбивали Караджу… Ясно, что им что-то нужно. |
Ali: | Ne yapacağız? | Что будем делать? |
Kemal Amca: | Bu gece biraz düşüneceğim. Yarın konuşur, karar veririz. Sen başlarında dur. Olmazsa geceyi geçmeleri için başka bir yere götürürsünüz. | Этой ночью я подумаю. Завтра поговорим и решим. Ты оставайся рядом с ними. В противном случае, отведите их куда-нибудь, где они останутся на ночь. |
Ali: | Tamam Kemal Amca. Ben hallederim. Merak etme sen. | Хорошо, дядя Кемаль. Я займусь этим. Не беспокойся. |
Karaca: | Başta sana güvenmediğim için özür dilerim Emiray. Aslında güvenmedim değil, sadece biraz kızgındım sana. | Прежде всего, прошу прощения, что не доверял тебе, Эмирай. Не то чтобы не доверял, просто я был на тебя сердит. |
Emiray: | Önemli değil. Haklısın. Kızgın olmak için haklı sebeplerin vardı. | Брось. Ты прав. Ты не без основания на меня сердился. |
Karaca: | Kemal Amca gitmiş. Niye böyle yalanlar söylediklerini öğrenebildi mi acaba? | Дядя Кемаль ушел. Интересно, он узнал, почему они врали? |
Emiray: | Bilmem. Şu adam… Kabarık saçlı olan… | Не знаю. Этот человек… С курчавыми волосами… |
Karaca: | Ne olmuş ona? | Что с ним? |
Emiray: | İlk gördüğümden beri yüzü tanıdık geliyor sanki ama bir türlü çıkaramıyorum. | Он мне с первого взгляда показался знакомым, только никак не могу понять, откуда. |
Karaca: | Yoksa geldiğin yerden seni tanıyor olmasınlar. Belki senin bilmediğin bir düşmanlıkları vardır sana. | Может, они тебя знали там, откуда ты пришел. Или они враждебно относятся к тебе, а ты и не знаешь? |
Emiray: | Geldiğim yerden mi? Yok olamaz. İmkansız yani. | Там, откуда я пришел? Нет, не может быть. Это невозможно. |
Karaca: | Neden? | Поему? |
Emiray: | Sana her şeyi anlatacağım, söz veriyorum. O zaman bunun neden imkansız olduğunu da anlayacaksın. Ama önce senden son bir iyilik isteyeceğim. | Я тебе всё расскажу, даю слово. Тогда ты поймешь, почему это невозможно. Но сначала я попрошу тебя об одной услуге. |
Karaca: | Ne isteyeceksin? | Что ты хочешь? |
Emiray: | Bu adamlara tek başıma konuşmam lazım. O zaman neden benim peşimde olduklarını öğrenebilirim belki. Bana yardımcı olur musun? | Мне надо поговорить с этими людьми с глазу на глаз. Может быть, тогда я узнаю, что они от меня хотят. Ты мне поможешь? |
Karaca: | Tamam, olurum. Ama şimdi olmaz. Kemal Amca, Ali Abi’yi nöbetçi koymuş oraya belli ki. Oradan ayrılması için ikna edebileceğimizi sanmıyorum. Kemal Amca’nın sözünden hiç çıkmaz. | Хорошо, помогу, но сейчас нельзя. Дядя Кемаль явно поставил там Али караульным. Не думаю, что нам удастся убедить его уйти оттуда. Он никогда не ослушивается дяди Кемаля. |
Emiray: | Ne yapacağız peki? | Что будем делать тогда? |
Karaca: | Sabah başka biri olacaktır başlarında. O zaman ikna etmemiz daha kolay olabilir. Daha gün doğmadan çıkar, geliriz. | Утром их будет охранять кто-то другой. Тогда будет легче убедить его. Мы придем сюда до рассвета. |
Emiray: | Tamam. | Хорошо. |
Kemal Amca: | Bu adamlar neleri biliyor olabilirler? Yoksa devler gerçekten… Belki de artık zamanı gelmiştir. | Что могут знать эти люди? Или великаны и в самом деле… Может быть, пришло время… |
Emiray: | Ben de hazır seni bekliyordum. | А я уже тебя поджидаю. |
Karaca: | Tamam gidelim haydi. | Тогда пошли. |
Emiray: | Kim var acaba şimdi başlarında? Oradan ayrılması için ikna edebilecek miyiz sence? | Интересно, кто там караулит сейчас? Как ты думаешь, мы сможем убедить его уйти оттуда? |
Karaca: | Bilmem. Göreceğiz şimdi… Ne oluyor orada? | Не знаю. Сейчас увидим… Что там происходит? |
Emiray: | Ali Abi bu yerdeki! | Это Али лежит на земле! |
Kemal Amca: | Tutun bana, kalk haydi. | Держись за меня, давай вставай. |
Ali: | Ah başım! | Ах, голова! |
Kemal Amca: | İyi misin? | Ты в порядке? |
Ali: | İyiyim Kemal Amca, merak etme. | Да, дядя Кемаль, не беспокойся. |
Karaca: | Ali Abi! Ne oldu? | Али! Что случилось? |
Kemal Amca: | Şu yabancı adamlar, Ali Abi’nizi bayıltıp kaçmıslar. | Эти чужестранцы оглушили Али и сбежали. |
Emiray: | Ne? Kaçtılar mı? | Что? Сбежали? |
Ali: | Dün gece onları başka bir yere almak için hazırlık yaparken halatları bir şekilde gevşetmiş olacaklar. Arkam dönüktü. Sonrasını hatırlamıyorum. Hep benim hatam. Daha dikkatli olsaydım. | Прошлой ночью, пока я собирался отвести их в другое место, они, должно быть, ослабили веревки. Я был спиной к ним. Потом ничего не помню. Всё из-за меня. Я должен был быть осторожнее. |
Kemal Amca: | Olur mu öyle şey? Kimsenin hatası değil. Canını sıkma sen. Eğer hâlâ köydeyseler arar, buluruz. | Что ты! Никто не виноват. Не переживай. Если они еще в деревне, мы будем искать и найдем их. |
Karaca: | Haber verelim mi herkese? | Нам сообщить об этом всем? |
Emiray: | Evet evet. Niyetlerini hâlâ bilmiyoruz. Başka birine daha zarar vermeden bulmamız lazım onları. | Да, да. Мы так и не узнали их цели. Нам надо найти их, пока они еще кому-нибудь не навредили. |
Kemal Amca: | Ne oldu? Kimse bulamadı mı? | Что случилось? Никто их не нашел? |
Karaca: | Yok Kemal Amca. Her yere baktık. | Нет, дядя Кемаль. Мы везде искали. |
Emiray: | Hiçbir yerde yoklar. | Их нигде нет. |
Kemal Amca: | Köyün dışına çıktılar öyleyse. Ee tabi geceden beri çoktan kaçıp gitmişlerdi. | Значит, они вышли за пределы деревни и, конечно, за ночь давно уже убежали. |
Emiray: | Ne yapacağız peki şimdi? | Что теперь будем делать? |
Kemal Amca: | Yapacak bir şey yok. Hem er ya da geç bizim yapacağımız da onları köyden dışarı atmaktı zaten. Amaçlarını öğrenemedik ama ne yapalım? | Делать нечего. Рано или поздно мы все равно бы выгнали их из деревни. Мы не узнали их целей, но что поделаешь? |
Karaca: | Ama bir daha köye gelmeye cesaret edemezler değil mi? | Но они не посмеют еще раз появиться в деревне, не так ли? |
Kemal Amca: | Evet. Bu da kafi bizim için. Siz herkese haber verin. Artık boşuna aramasınlar. | Да. И для нас так будет лучше. Объявите всем, чтобы попусту не искали их. |
Karaca: | Tamam Kemal Amca. | Хорошо, дядя Кемаль. |
Zekâi: | Gittiler. Çık! | Они ушли. Выходи! |
Ruhi: | Acelen ne? Bekle biraz daha. Aramayı tamamen bıraksınlar, öyle çıkarız. | Куда ты торопишься? Подожди еще немного. Пусть совсем перестанут искать нас, тогда и выйдем. |
Zekâi: | İyi tamam. | Ладно, хорошо. |
Karaca: | Kusura bakma. Söz verdim ama konuşmanı sağlayamadım onlarla. | Извини, я обещал тебе, но не смог дать тебе поговорить с ними. |
Emiray: | Olsun. Bize tehlike oluşturamayacaklar nasılsa artık. Önemli olan o. | Брось. В любом случае, они нам уже не страшны. Это главное. |
Karaca: | Doğru. | И то правда. |
Emiray: | Ne diyeceğim sana? Şimdi benim yapmam gereken bir şey var. Sonra da tepede buluşalım seninle olur mu? | Я вот что скажу тебе: сейчас у меня есть одно дело, а потом давай встретимся на вершине, хорошо? |
Karaca: | Tamam olur ama neden? | Хорошо, только зачем? |
Emiray: | Buluştuğumuzda öğreneceksin. | Узнаешь при встрече. |
Karaca: | Geldin sonunda! Niye burada beklememi söyledin? Meraktan çatladım. | Наконец-то ты пришел! Зачем ты мне сказал ждать тебя здесь? Я сейчас лопну от любопытства. |
Emiray: | Sana anlatacağım bazı şeyler var. Hatta bir sürü şey var. | Я должен тебе кое-что рассказать. Даже очень много надо рассказать. |
Karaca: | Daha çok merak ettim şimdi. | Теперь мне стало еще любопытнее. |
Emiray: | Hani bu adamların sana anlattıkları kitap var ya. Bende olduğunu söyledikleri. | Те люди тебе о книге рассказали. Сказали, что она у меня. |
Karaca: | Evet! | Да! |
Emiray: | İşte o kitap gerçekten var ve sanırım köye geldiklerinden beri de onu arıyorlar. | Так вот эта книга на самом деле существует, и, мне кажется, они ее искали, как только появились в деревне. |
Karaca: | Nasıl yani? Anlattıkları her şey gerçek mi? | Как это? Всё, что они говорили – правда? |
Emiray: | Hayır hayır! İçlerinde tek doğru şey bende olan bir kitabı aramaları. | Нет, нет! Правда только то, что они искали мою книгу. |
Karaca: | Kafam karıştı! | Я запутался! |
Emiray: | Dur dur! Baştan anlatayım her şeyi. | Стой, стой! Я всё расскажу с самого начала. |
Zekâi: | Çocuğun buraya geldiğine emin misin? Bak, boşuna çıkarıyorsan beni buradan… | Ты уверен, что мальчик пришел сюда? Смотри, если ты зря тащишь меня сюда… |
Ruhi: | Gördüm dedim ya sana. Yanına da çantasını almıştı. Ne koyabilir içine bir düşün. | Я же тебе сказал, что видел его. Он и сумку с собой взял. Подумай, что он может туда положить. |
Zekâi: | Kitap! | Книгу! |
Ruhi: | Aferin! Çok akıllısın. Haydi oyalanma da çıkalım şurayı. | Молодец! Ты очень умён. Давай, не отвлекайся и залезем уже сюда. |
Karaca: | Bir dakika! Şimdi… Sen bir kitap buldun, bu kitabın dilekleri yerine getirdiğini öğrendin. | Минутку! Значит… Ты нашел книгу и узнал, что эта книга исполняет желания. |
Emiray: | Dilekleri değil, yalnızca bir dileği. | Не желания, а только одно желание. |
Karaca: | Peki sonra bu kitap seni içine çekti ve gelecekten buraya geldin. Şimdi de evine yeniden dönebilmen için kitapta yazan görevleri tamamlaman gerekiyor. Doğru mu anlamışım? | Ладно. Потом эта книга затянула тебя внутрь, и ты попал сюда из будущего. Сейчас же тебе нужно выполнять задания, которые появляются в книге, чтобы снова вернуться домой. Я правильно понял? |
Emiray: | Aşağı yukarı böyle. Evet. | Приблизительно, да. |
Karaca: | Benimle dalga geçiyorsun değil mi? | Ты смеешься надо мной? |
Emiray: | Hayır gerçekten doğruları söylüyorum. İşte bak, kitap ta bu. | Нет, я в самом деле говорю правду. Вот смотри: это та самая книга. |
Zekâi: | Gördün mü? Gördün mü kitabı? | Видел? Ты видел книгу? |
Ruhi: | Sana demiştim. Hazır ol şimdi. Uygun bir anda çıkıp kitabı alacağız. | Я же говорил тебе. Сейчас будь готов. Мы выскочим в подходящий момент и заберем книгу. |
Zekâi: | Sonunda kitap bizim olacak! | Наконец, книга будет нашей! |